Neşet Ertaş’ı ilk kez dinleyen biri, çoğu zaman kelimelerin anlamını düşünmeden o sese kapılır. Boğazdan yükselen o çığlıkla, bağlamanın ince ince işlediği ezgi birleşir; ortaya ne sadece bir türkü kalır ne de yalnızca bir melodi. Bir hayatın, bir göç yolunun, bir sevdanın ve bir yalnızlığın iç içe geçtiği bir hikâye biçimi duyulur.
Bu yüzden Neşet Ertaş’ın adı anıldığında, aslında bir kişiden değil; bir geleneğin sesinden söz edilir: Bozlaktan.
Bozlağın Kökeni: Bir Sesin İçine Sığan Yolculuk
Bozlak, Orta Anadolu’nun geniş bozkırlarında doğmuş bir ifade biçimidir. Bir ağıt değildir, ama içinde ağıtın sızısı vardır. Bir türkü değildir, ama türkü olmuş nice hikâyenin kapısıdır. Bozslak söyleyen ozan, sesiyle hem anlatır hem de içindeki duyguyu aktarır; bu aktarımda söz kadar sesin şekli, nefesin titremesi ve melodinin kırılması da yer alır.
Eski bozlak ustalarının çoğunda ortak bir özellik görülür:
Yaşadıklarıyla söyledikleri arasında ince bir perde yoktur.
Hangi hikâyeyi anlatıyorlarsa, o hikâyenin yükü seslerine birebir yansır.
İşte Neşet Ertaş’ın ustalığı da tam burada başlar.
Neşet Ertaş’ın Sesi Neden Bu Kadar “Gerçek” Gelir?
Neşet Ertaş’ın sesini ayıran şey teknik bir üstünlük değil, duyguyu filtresiz bırakmasıdır. Bozlak geleneğini alıp modern bir müzikal yapıya taşırken bile o “gerçeklik” bozulmaz.
Bir bozlak performansında dikkat çeken üç unsur vardır:
-
Uzayan nefesler: İçten gelen bir çağrı gibi duyulur, hikâyenin giriş kapısıdır.
-
Kırılan melodiler: Duygunun yön değiştirdiğini hissettirir.
-
Söze gerektiği yerde yüklenmek: Kelimenin ruhunun ortaya çıkmasını sağlar.
Neşet Ertaş, bu üç unsuru öyle birleştirir ki, ortaya kişisel ama bir o kadar da kolektif bir anlatı çıkar. Ona “Bozkırın Tezenesi” unvanını kazandıran, yalnızca saz çalma ustalığı değil; duygu ile tekniği zarif bir dengeyle aynı çizgide yürütmesidir.
Babasıyla Kurduğu Ustalık Bağı ve Hikâye Aktarımı
Neşet Ertaş’ın sanatını anlamak için babası Muharrem Ertaş’a uzanan köklü bağa bakmak gerekir.
Kırşehir ve çevresinde bozlak geleneğini taşıyan en önemli ustalardan biri olan Muharrem Ertaş, hikâyeyi sadece sözle değil, duruşla, nefesle ve sessizlikle bile aktaran bir yapıdaydı.
Neşet, daha çocuk yaşta bu anlatım biçiminin içine doğdu. Evde, düğünlerde, köy meclislerinde duyduğu her bozlak, onun için bir tür sözsüz eğitimdi. Bu yüzden Ertaş ailesinin türkülerinde şu his hemen fark edilir:
“Anlatan kişi değişse de anlatılanın kalbi aynı kalır.”
Neşet Ertaş, bozlağı modern sahnelere taşısa da, o eski odalarda söylenen hikâyelerin ruhu asla kaybolmaz.
Bozlağın Modernleşmesi: Şehirlerde Büyüyen Bir Gelenek
Bozlak, uzun süre kırsal alanlarda, düğünlerde ve meclislerde yaşayan bir ifade biçimiydi. Ancak 20. yüzyılın ortasından itibaren iç göç hızlanınca, büyük şehirlere taşınan halk kendi kültürel hafızasını da beraberinde getirdi. İşte Neşet Ertaş’ın etkisi bu dönemde daha da görünür hâle geldi.
O, bozlağı şehrin içine, sahnelere, stüdyolara taşıdı; ama bunu yaparken geleneğin bütün sadeliğini korudu.
Bu sayede bozlak:
-
Yalnızca bir yöre türküsü olmaktan çıktı,
-
Türkiye’nin her yerinde bilinir ve hissedilir hâle geldi,
-
Modern müziğin içinde bile kendine yer buldu.
Bugün alternatif müzik yapan genç sanatçıların pek çoğunun eserlerinde, farkında olsalar da olmasalar da, Neşet Ertaş’tan taşan hikâye anlatımının izleri görülür.
Bir Bozlak Neden Bu Kadar Etkiler?
Çünkü bozlak, duyguyu süsleyip vermeye çalışmaz; tam tersine, duyguyu bütün çıplaklığıyla bırakır.
Bir halk ozanının kalabalığa değil, kendi içine söylediği bir tür “sesli iç konuşma” gibidir.
Bozlak dinleyen bir kişi, hikâyenin kahramanını tanımak zorunda değildir.
Ayrılığı bilmesi yetmez, ayrılığın nasıl yaşandığını hissetmesi gerekir.
İşte özünü buradan alır:
Bozlak, yaşanmış bir duygunun ses hâlidir.
Neşet Ertaş’ın eserlerinde bu ses, kimi zaman bir gurbet hikâyesinde, kimi zaman bir aşkın çaresizliğinde, kimi zamansa insanın kendiyle hesaplaşmasında hayat bulur.
Sonuç: Neşet Ertaş, Bir Sanatçıdan Çok Bir Anlatıcıydı
Onu sadece bir türkücü olarak görmek, belki de sanatının yarısını görmektir.
Neşet Ertaş:
-
Hem bir geleneği taşıdı,
-
Hem o geleneği yeniledi,
-
Hem de herkesin kendi hikâyesini o sesin içine yerleştirmesine izin verdi.
Bu yüzden onun türkülerini dinleyen insanlar farklı yaşlarda, farklı şehirlerde, farklı hayatlarda olsalar bile aynı duyguya kavuşur:
İnsana dokunan bir samimiyet.
Bozlak geleneği, bugün genç müzisyenlerin ellerinde hâlâ yaşıyorsa, bunda Neşet Ertaş’ın açtığı yolun payı büyüktür. O yol, bozkırdan çıkıp milyonların kalbine uzanan bir anlatı yoludur.